Mayıs 20, 2006

Hokkabazlık

İki yaz önce Ferit Kanada'ya gitmişti. Oradan da hatıra niyetine bana tanesi 1 Kanada Doları'ndan 3 tane hack-sack denen örgü toplardan getirmişti. Tabi benim nasıl bir insan olduğumu bilen Ferit toplarla fazla uğraşmayacağımı tahmin etmişti. Halbuki ben kendi kendime çevirmesini öğrenmeye başlamıştım. Tabi fazla ilerleyemiyordum. Sonra Mete'de bana bildiği kadarını öğretmeye başladı. 2-3 hafta içinde öğrendim 3 topla cascade yapmayı. Bu arada varyasyonlar deniyorduk -ki bunlar şimdi gözüme çok komik geliyor. Mesela ilk iki topu aynı anda atıp çevirmeye başlamak gibi. Aslında o zamanlar bizim için çok önemli hareketlerdi. Sonra yazın Mersin'e tatile gittiğimizde paslaşmaya başlamıştık. 40 derecede kıçımızdan terler aka aka çözmüştük olayı. Tabi oldukça sancılıydı. İlk başta topları çapraz atıyorduk birbirimize, sonra şöyle bir diyalog oldu:

- Mete lan, şimdi bu topları biz çapraz atıyoruz ve bunlar birbirlerine çarpıyorlar ya
- Eee
- Diyorum ki bunları düz atsak
- Lan olur mu öyle şey, gerizekalı
- Ya evet haklısın, saçmaladım, pardon

Sonra kalbim kırılması diye bir denedik, ne görelim, böyle atmamız gerekiyormuş.

Sonra Adana'ya döndüğümüz de Mete'ye bir arkadaşı bir juggling seti getirmişti. İçinde toptan başka diabolo da vardı. Tabi cahil gençleriz, diaboloyu ne yapacağımızı bilmiyoruz, ipin üstünde bir türlü denge de tutamıyoruz. Biraz daha sıkı olması lazım ki ipin üstünde dursun... Sonra bu bozuk diye karara vardık. İstanbul'a dönüp internetten baktığımız zaman ise diabolonun dönmesi gerektiğini öğrendik. O dönecek ki ataleti artsın (inertia'nın türkçesi bu muydu ya?)

Yani demek istediğim çok büyük salaklıklar yapmış, kimsenin bize öğretmemiş olmasına rağmen (çünkü etrafta kimse yok bu işten anlayan) el yordamıyla bu işleri öğrendik.

( ya şimdi saçmalayacağım ama ya nedir bu hâl, sürekli el yordamıyla, deneye deneye öğrenmek hayatın bir çok aşamasında?)

İstanbul'a döndükten sonra ben tabi gevşedim biraz. Ama Mete durmadı, çok da iyi etti... Ve en sonunda 99 dereceden 100'e geçmemizi sağlayan hareketi yani "Mills' Mess"i öğrendi. O günü unutamam. Sabah Matrix dersi için Hisar'dayken Mete heyecanlı heyecanlı gelip bize gösterdi. Diğer hareketleri de yapabileceğimizi kanıtladı bize. Ondan sonra zaten ipin ucu kaçtı...

Okulda perşembe günleri çimlerde takılmaya başladık. Bir çok insana top çevirmesini, kendisine irmik ve balondan nasıl top yapacağını öğrettik. Poi yapımına da el attı bizimkiler. Kendin yap, hep beraber oynayalım felsefesindeydik. Kulup kuralım geyikleri çıktı ama kabul etmedik, hokkabazlık anarşist bir eylem :) Bir mail grubu da kurduk. Yahoogroups!'ta "yavşaklar" adı altında. Yaratıcılık ve Şaklabanlık grubu. Başlangıçta sadece bizim okuldan insanlar vardı, şu anda ise Galatasaray Üniversitesi'nden de hokkabazlar da var...


Şimdi gelelim bir insan niye bunu yapar. Sebep? sorusunun cevabına.

Öncelikle bu işi yapmak sebebin kendisi. Bu yüzden daha önemli bir sebep yoktur. Ama bir kaç şey daha sayalım.

Bir kere çok eğlenceli. Ayrıca sosyal bir etkinlik. Ama en önemli ikinci sebep hokkabazlıkla bedeninize hükmetmeyi veya kullandığınız alete göre ona boyun eğmeyi öğreniyorsunuz. Poi veya staff çevirirken onları istediği şekilde davranmazsanız hiçbir şey yapmamazsınız. Önemli olan onlar dönerken o enerjiyi yönlendirebilmek. Top çevirirken ise daha özgürsünüz ama.

Bedene hakimiyet elbette ruh ile oluyor. Doğal olarak da bir ruh-beden koordinasyonu da sağlanıyor hokkabazlık yaparken.

Hiç yorum yok: